plant cell wall
**
HÜCRE ÇEPERİ
Bütün organizmalar belirli şekillerini korumak için
mekaniksel bir dayanağa gereksinme duyarlar. Hayvanlarda bu destek iskelettir;
bitkilerde ise bütün hücreler “hücre çeperi" denilen sert bir yapı ile
çevrilmiştir. Böylece protoplasmik olmayan çeper varlığı bitki hücrelerini
hayvanlardan ayıran önemli bir özelliktir. Çok az bitki hücrelerinde çeper
yoktur, az sayıda aşağı organizasyonlu hayvan hücreleri bitki hücrelerinin
çeperi ile karşılaştırılabilen protoplasmik olmayan çeperlere sahiptir.
Bitkilerde çepersiz hücrelere örnek algler ve mantarların hareketli sporları,
alçak ve yüksek bitkilerin eşeni hücreleridir.
Hücre çeperi hücrenin şeklini ve dokunun yapısını
belirlemektedir. Hücre çeperleri destek ve koruyucu ödeve sahiptir. Kara
bitkilerinin hava etkisinde kalan kısımlarım yerçekimine karşı korur ve onların
kurumasını önler. Aynı zamanda absorpsiyon, terleme, taşınma ve salgı gibi
etkinliklerde önemli rol oynar.
Hücre çeperi protoplasttan önce bulunmuştur fakat sonraları
protoplasma dikkatleri daha çok üzerine çekmiştir. Şimdiki yüzyılda ise hücre
çeperi, selülozun ve selüloz türevlerinin endüstride kullanılmasıyla yeniden
incelenmeye başlamıştır. Genellikle bitkisel hücre çeperi sitoplasnıa
tarafından salınan cansız selülozik bir yapı olarak kabul edilir. Bazı
araştırıcılar ise çeperin yeniden oluştuğunu ileri sürerler, diktiyosomun çeper
yapımında rol oynadığı kanıtlanmıştır. Çeperin kimyasal yapısında esas bileşik
olan selülozdan başka pektik maddeler, hemiselüloz, lignin, suberin, kutin ve
çok az da protein bulunmaktadır.
Çeper Tabakalarının Sınıflanması
Bir doku içindeki her hücre kendine özgü bir çepere
sahiptir. Bitkilerin hücre çeperleri yaş ve hücre tipine göre kalınlıkta çok
değişiklik gösterir. Genellikle genç hücreler tümü ile gelişmişlere oranla daha
ince çeperlidir, bazı hücrelerde ise çeper, büyüme durduktan sonra da
kalınlaşmaz. Çeper ince ve kalın olsun karmaşık bir yapı gösterir. Gelişme ve
yapı esas alınırsa bitki hücre çeperlerinde üç kısım ayırt edilir: orta lamel,
primer çeper ve sekonder çeper. Orta lamel (interselular madde) iki bitişik
hücrenin primer çeperleri arasında oluşur ve sekonder çeperler de primerler
üzerinde birikir.
orta lamel. Gelişime hücre bölünmesi sonunda başlar;
başlangıçta ipliksi, damlamsı oluşumlar halindedir, önce fragmoplast olarak
isimlendirilir. Poligalaktronik asidin de yapıya girmesi ile çeper belirlenmeye
baslar. Doku oluşturan hücreler arasında bağlantıyı sağlayan orta lamel ya da
pektin lameldir. Genellikle iki komşu hücrenin primer çeperlerini birbirine
bağlayan bir tabaka, hücreler arasında yapıştırıcı bir gereçtir. Amorf,
kolloidal ve optik bakımdan inaktiftir. Orta lamel daha çok kalsiyum ve
magnezyum ile birleşmiş pektik bileşiklerden oluşmuştur, odunlu dokularda ise
ligninleşmiştir. Orta lamelde fazla bulunan pektik asidin türevleri olan
pektinler galaktronik asit zincirlerinden oluşan bir makromoleküldür. Hücrenin
uzayarak büyümesi sırasında orta lamel ve primer çeper arasında bir ayırım
olanaksızdır. Belirgin sekonder çeperi gelişmiş olan trakeidler ve liflerde
orta lamel çok fazla incelmiştir. Bunun sonucu olarak, iki komşu hücrenin
primer çeperleri ve aradaki orta lamel tek bir tabaka halinde görülür, bu durum
özellikle her üç tabakanın içine fazla lignin girdiği zaman belirginleşir. Bu
üçlü yapı genellikle orta lamel olarak isimlendirilir. Eğer sekonder çeperin
ilk tabakası primer çeperden normal mikroskop ile ayırt edilmiyorsa sorun daha
da karışık olur, çünkü o zaman orta lamel deyimi bu beş tabakadan oluşan
bileşik yapıyı belirtir, böyle hallerde "bileşik orta lamel" deyimi kullanılır.
Primer çeper. Gelişmekte olan bir hücrede oluşan ilk çeperdir,
büyüyen ve canlı hücrelerde bulunur. Selüloz, çok miktarda hemiselüloz ve az
oranda pektin içerir, aynı zamanda ligninleşme de görülebilir. Hidroksiprolin
amıno asidi içeren proteinler primer çeperlerde yer almaktadır. Optik bakımdan
anizotroptur. Bu çeper hücre gelişmeden evvel oluştuğundan yüzey büyümesi denen
bir devre geçirir, bunu kalınlığına büyüme izler. Primer çeperler genellikle
canlı protoplazma ile ilişki halindedir. Bölünen ve büyüyen meristematik
hücrelerin çeperleri primerdir (şekil 15/2). Primer çeperlerde oluşan
değişiklikler tersine dönüşür, çeper evvelce sahip olduğu kalınlığı
kaybedebilir, yapısındaki kimyasal maddeler ortadan kalkabilir ve yenileri
bunların yerini alabilir, örneğin kambiyum çeperleri kalınlıklarında ve
kolloidal özelliklerinde mevsim değişiklikleri gösterirler.
Şekil: 1- Elmada
primer geçit alanları 2- Tütün gövdesinde primer çeperli parankima hücreleri
3-4 sekonder çeperli hücrelerin enine ve byuna kesitleri
sekonder çeper. Primer çeperi ardışık gelişen çeperdir. Bu tıp
çeperler genellikle etkin olmayan, ölü hücrelerde görülür. Başlıca selüloz ya
da selülozun çeşitli bileşiklerinden (mannan, galaktan, ksiloz, arabinoz),
selülozik olmayan polisakkaritlerden ve hemiselülozdan oluşmuştur. Sekonder çeper lignin, suberin ve kutinin
ayrıca tanin, inorganik tuz, silika ve diğer maddelerin yapıya girmesi ile
değişikliğe uğrayabilir. Optik bakımdan anizotrop ve homojen olmayan bir yapı
gösterir.
Sekonder çeperler hücre genişlemesi durduktan sonra
birikirler, yüzeyde büyüme göstermezler, apozisyon yoluyla beliren oldukça
kalın bir yapıdır.
Hücre çeperi varlığındaki lignin floroglusin tepkimesi ile
kanıtlanmaktadır: çeper varlığındaki pentozanlar %25 HC1 ile hidroliz sonucu
pentozlara indirgenip uçucu olan furfurol meydana gelir. Furfurol de
floroglusin ile kırmızı tepkime vererek lignin varlığı saptanmış olur.
Hücre çeperinin hücre gelişmesine uygun olarak değişimi ve
kalınlaşma farkları sonucu ortaya çıkan en önemli yapılar hücre geçitleridir.
Bu bakımdan geçitler de ayrıntılı olarak bu kısımda incelenecektir.
Geçitler
Sekonder çeperlerde derinlikleri, genişlikleri ve yapı
bakımından farklılaşmaları değişiklik gösteren çukurlara "geçit"
denir. Geçitler kalınlaşmış çeperler arasında geçirgen olan, madde alış
verişini sağlayan difüzyon alanlarıdır. Buna karşın primer çeperdeki çukurlara
"primer geçit alanı" denilir. Meristematık hücrelerin primer geçit
alanları çok fazladır, çeperler boncuk dizileri görünümündedir. Geçit, genel olarak geçit çukurluğu (geçit
odası) ve geçit kapatma zarı olarak iki kısımdan meydana gelmiştir.
Sekonder çeper içeren hücrelerde iki esas tip geçit
gözlenir: basit geçit ve kenarlı geçit.
Basit geçitler.
Çeper kalınlaşmasının yer yer devam etmeyip kesintiye uğraması sonucu hücre
çeperinde yalın delikçikler oluşur. İnce primer çeper içeren bu alanlarda
genellikle orta lamel devam eder ve geçit çukurluğu üzerinde bir kemer oluşumu
yoktur. Bu tip geçitler bazı parenkima hücrelerinde, floem liflerinde ve
sklereidler de görülmektedir.
Kenarlı
geçitler. Kenarlı geçitler basit geçitlerden daha çapraşıktır ve yapı
bakımından fazla değişiklik gösterir. Kenarlı geçitte sekonder çeper geçit
çukurluğu üzerinde kemer oluşturur.
Kenarlı geçitlerde çukurluğun sekonder çeperinin kemer ile örtülen
bölgesine "geçit odası", kenardaki açıklığa "geçit
açıklığı" adı verilir. Geçit zan orta kısmında kökeni primer olan bir
kalınlaşmaya sahiptir buna "torus", torusun etrafındaki ince kalan
bölgeye de "margo" denir. Torusun çapı geçit açıklığınınkinden daha
geniştir. Geçit zan genellikle iğilme yeteneğindedir, bazı koşullar altında
torus geçit açıklığının bir tarafına doğru itilir. Torus geçit çiftinin tam
ortasında olursa su bir trakeidden diğerine kolayca geçer. Bir geçit çiftinde
torus geçit açıklığının bir yüzüne karşı itilirse suyun geçişi çok sınırlı
olur, böylece geçit zarının iğilebilme yeteneği kaybolur, bu durum daha çok
sonbahar odununda izlenir.
Bazı dikotillerde geçit odasını oluşturan sekonder çeperler
üzerinde ya da geçit açıklığı etrafında ince, basit ya dadananmış yapılar
vardır, bunlara "kalburlu geçitler11 adı verilir. Bu tip geçitler bazı
dikotillerin [Leguminosae, Cruciferae, Myrtaceae ve Caprifoliaceae) sekonder
odununun trakeal elementlerinde yer alır. Bu yapılar filogenetik olarak çok
ilerlemiş ksilemlerde bulunur, böylece geçitlerin ilerlemiş bir şekli olarak
kabul edilir.
Şekil: Kenarlı
geçitlerin yapısı: 1-Kenarlı geçit çifti 2- yarı kenarlı geçit çifti 3-Torus ve
zar ortada 4- Torus geçit açıklığının bir tarafını kapar (oklar su akımını
yönünü gösterir) 5 ve 5- Kalburlu geçitler.
Kenarlı geçitler başlıca su iletim elementlerinde bulunur.
Bir kenarlı geçit bazan bir basit geçitle tamamlanır ve her ikisi yarı kenarlı
geçit çiftini meydana getirir. Bazı hallerde bir geçit komşu hücrede
komplementer geçide sahip değilse ya da bir interselular alanın karşısında ise
bu tip geçitlere de "kör geçit" denir.
Geçitler çeşitli hücrelerde ayrımlı şekilde düzenlenirler,
geçitlerin yapısı ve dağılımı hücrelerin tipine göre değişiklik gösterir.
Basit geçitler genellikle iki parenkima hücresi arasında bulunur. Trakeidler
arasında kenarlı geçit, trake ve parenkima arasında yarı kenarlı geçit yer
alır; geçidin geniş yeri parenkimaya, dar yeri trakeye bakar. Trakeler
liflerle birleştikleri çeperlerde geçit içermezler.
Trakeid hücrelerindeki kenarlı geçitlerin düzenlenişi:
1. Skalariform
geçitler. Geçitler enine uzar ve merdivene benzer seriler oluştururlar.
2. Karşılıklı
geçitler. Geçitler yatay sıralar halinde dizilmişlerdir.
3. Almaşlı geçitler.
Geçitler köşegen düzende sıralanmışlardır.
Şekil : Trakeal
elementlerde kenar lı geçitlerin düzenlenişi. 1. Skalari form, 2. Karşılıklı,
3. Almaşlı (Fahn 1967).
Plasmodesma
Birçok canlı bitki
dokularında protoplasttan hücre çeperine uzanan sitoplasmik iplikler görülür,
bu yapılara, "plasmodesma" adı verilir. Plasmodesmalar yardımıyla iki
hücrenin protoplaştı arasında bağlılık sağlanır. Plasmodesmalar yalnız canlı
hücrelerde meydana gelir ve sitoplasma ile aynı boyaları çekimlerler.
Protoplasına plasmolis olup çeperden çekildiği evrede plasmodesmalar ile hücre
zarıyla bağlantılı kalırlar. Plas modesmalar (plasma-bağı) bütün bitki
gruplarında vardır: kırmızı alglerde, muşlarda, vaskular kriptogam, gimnosperm
ve angiospermlerde görülür, özellikle birçok tohumların endosperminde (at
kestanesi hurma) ve bazı kotiledonlarda iyi gelişmiştir. Plasmodesmalar bütün
canlı dokularda özellikle meristemlerde bulunurlar ve hücrenin ölümü ile
ortadan kalkarlar. Genellikle primer geçit alanlarında gruplar halinde
bulunurlar, bazan da bütün çepere dağılabilirler. Tütün bitkisinde dış
kortekste100µm lik alanda 21-24 iplik sayılmıştır. özellikle bol plasmodesma
epidermal hücrelerde yer alır ve dış epidermal çeperdekilere
"ektodesma" adı verilir. Endoplasmik retikulum plasmodesma ile
yakından ilgilidir.
Plasmodesmaların kökeni hakkında çeşitli fikirler ileri
sürülmektedir. Bir görüşe göre büyümekte olan genç çeperlerin içine sitoplasma
girer, sonradan bu sitoplasma çeperden çekilir, yalnız belirli bölgelerde hücre
zarı ile bağlantılı kalarak plasmodesmalar oluşur. İkinci bir olabilirliğe göre
de plasmodesmalar yaslı çeperlerde yeniden oluşmaktadırlar. Plasmodesmalar
madde taşınmasında ve uyartı iletilmesinde iş görmektedirler. Aynı zamanda,
hücreden hücreye virus iletiminin de plasmodesmalar ile yapıldığı fikri ileri
sürülmektedir. Viscum, Cuscuta ve Orobanche gibi parazitlerin havstoryuma benzer
yapıları ile konak bitkilerin hücreleri arasındaki plasmodesmaların varlığı
beslenme ve virus hareketi ile ilgili olabilmektedir.
Çeperin Kimyasal
Bileşimi
Daha önce de belirtildiği gibi bitki hücrelerinin çeperleri
genellikle selülozdan yapılmıştır. Fakat hiçbir zaman bu saf selüloz değildir,
aynı zamanda beş karbonlu maddeler olan hemiselüloz da yapıya girmektedir.
Genellikle pektik maddeler yalnız orta lamelde değil diğer çeper tabakalarında
da bulunmaktadır. Zamk ve müsilaj da hücre çeperinin bileşimine katılmaktadır.
Diğer taraftan lignin önemli bir çeper maddesidir, odun gibi olgunlaşmış sert
dokularda, ksilem ve sklerenkima çeperlerinde bulunur. Kalınlaşma sırasında
hücre çeperinin yapısına lignin karışarak çeper lignifiye olur, buna “Ligninleşme”
denir. Çeperin en önemli mumlu maddeleri ise kutin ve suberindir. Kutin bütün
toprak üstündeki kısımların epidermislerinin yüzeyinde sürekli bir tabaka
oluşturur, buna kutikula; çeperin içine kutin girmesine de
"kütinleşme" adı verilir. Suberin i.se selülozla ortaklaşa peri-
dermin mantar hücrelerinde bulunur, çepere suberin katılmasına ise
"suberinleşme" denir. Ayrıca çeperde bulunan su mikrokapillerde
serbest halde, geri kalan ise hidrofilik maddelere hidratasyon kuvvetleri ile
bağlıdır.
Çeperin Mikroskopik
ve Submikroskopik Yapısı
Elektron mikroskop ile yapılan incelemelere göre bitki hücre
çeperi porlu, su ile doymuş bir ana kitleden oluşmuştur. Selüloz bu ana kitle
içinde mikrofibrillerden örülmüş bir ağ meydana getirir. Selüloz molekülünün
eni yaklaşık 8Ao dur, bir selüloz molekülü çapı 100 Ao olan "elementer
mikrofibril" halinde düzenlenmiştir; bu da 100 selüloz molekülü
içermektedir. Bir mikrofibril 250 Ao genişliğindedir ve 2000 selüloz molekülü
içerir. Mikrofibriller ise "makrofibrilleri” oluşturur.
Selülozun saydam özellikleri, lifler içinde selüloz
moleküllerinin düzenli dizilişinin bir sonucudur. Görüldüğü gibi, sekonder
hücre çeperinin submikroskopik yapısı incelenecek olursa, örneğin bir
sklerenkima lifinin çeperinin primer ve sekonder yapıya sahip olduğu
gözlenmektedir. Sekonder çeperin bir kısmı bliyütülecek olursa birbiri arasına
girmiş makrofibril ve makrokapilar sistemden oluştuğu izlenir. Makrofibril
içeren kısım ise mikrofibril denilen ince selüloz liflerden ve selüloz
taşımayan mikrokapilar sistemden meydana gelmektedir. Mikrofibrilar alan
büyütülecek olursa ince liflerin oluşturduğu yapıya miselar sistem, arayı
dolduran bileşime de intermiselar sistem denilir. Miselar sistem zincir
şeklindeki selüloz molekülü demetlerinden oluşmuştur. Selüloz, oksijen
köprüleri ile birleşmiş çok sayıda glukoz moleküllerinin meydana getirdiği
uzun, zincir şeklindeki bir makromoleküldür. Böylece kalınlaşmış sekonder
çeperlerin esas ana maddesi olan selülozun yapı taşının glukoz olduğu bir kere daha
kanıtlanmış olmaktadır.
Çeperin Düzenlenmesi
Genel olarak, orta lamel üzerine primer çeper fibrilleri
yığılarak düzensiz, her yöne doğru dağınık dizilmiş bir örgü oluştururlar.
Primer çeper üzerine biriken sekonder çeperin üç tabakası (S1, S2 ve S3) her
tabakayı oluşturan mikrofibrillerin farklı düzenlenmesinden ileri gelir.
Daha çok hücre yüzeyine paralel düzende dizilen sekonder
çeper fibrilleri S1 tabakasında (dış tabaka) yatay, S2 (orta tabaka) de
eğilimli, S3 (iç tabaka) de ise Sİ dekine benzer bir düzenleniş vardır. Birçok
odunlu bitkilerin lifleri ve trakeidlerinin S3 tabakasının iç yüzeyi pür-
tüklü, yumrular taşıyan, selülozik olmayan bir film ile örtülüdür. Bu tabakanın
bozulmuş protoplast kalıntılarından oluştuğu düşünülmektedir. Sekonder çeperler
genellikle "günlük ritim", gün halkaları şeklinde tabakalanmaktadır.
Bu da daha çok gün boyunca selülozun, gece de hemiselülozun birikmesinden
oluşabilir (taş hücresi gibi).
Hücre çeperleri oldukça değişik özellikler göstermektedir.
Çeperlerin gerilme özelliği hücre tipine göre farklıdır. Bu özelliklerden biri
"plastisite" dir, diğer bir deyimle, hücre şekil ve boyutta
değişikliğe uğradığı zaman biçimsizleşme sürekli şekilde kalır ve hacım da
sürekli olarak artar. Diğer bir özellik olan "elastisite" ise
biçimsizleşmeden sonra hücrenin özgün şekil ve boyutuna geri dönmesidir. Örnek
olarak turgor basıncı altında oluşan tersine dönüşebilen hacım değişiklikleri
gösterilebilir. Fazla elastikiyet özellikle mekaniksel hücrelere özgüdür
(sklerenkima hücreleri). Selüloz hücre çeperlerinde bol olduğundan çeperlerin
mekaniksel özelliğinde çok etkindir; gerilme direnci selülozun en ayırtkan
özelliklerinden biridir, özellikle lignin basınca karşı çeper dayanıklılığını
arttırır ve selüloz liflerini zararlardan korur. Yine bir çeper özelliği olan
"tensilite" çeperin plastisite ve elastisite özelliklerini
içermektedir.
ÇEPERLERİN OLUŞMASI
Bir protoplastın iki kardeş protoplasmaya bölünme süreci iki
döneme ayrılır: biri nukleus bölünmesi ya da mitoz (karyokinez), diğeri ise
sitoplazma bölünmesi ya da sitokinezdir. Oluşan hücrelerde yeni çeper sitokinez
sırasında meydana gelir. Gelişimin ilk anında ekvator bölgesinde damlalar
belirir, bunlar boyutlarım arttırır ve birleşerek akıcı bir tabaka
oluştururlar. "Hücre lameli denilen bu tabaka oluşumuna ilkin
"fragmoplast" merkezinde baslar, sonra ana hücre çeperine doğru
uzanır. Pektinli maddelerden zengin olan bu bölmeden orta lamel gelişir, hücre
bölünmesi tamamlanınca herbir kardeş hücre selüloz zarların birikmesiyle kendi
primer çekerlerine sahip olur. Oluşan kardeş hücreler genişler, sekonder
çeperin dış, orta ve iç tabakaları primer çeperler üzerine depo olunur,
böylece çeper kalınlaşması sona erer.
HÜCRE ÇEPERİ BÜYÜMESİ
Çeperin büyüme mekanizmasında "kalınlıkta büyüme"
ve "yüzeysel büyüme" olarak iki tip gözlenir. Kalınlıkta büyüme
genellikle sekonder çeperlerde izlenir; çeper maddesi üst üste tabakalar
halinde birikir, buna "aposisyon" da denir. Kalınlıkta büyüme genellikle
iki şekilde olur: birincisi dıştan hücre lumenine doğrudur, diğer bir deyimle
"sentripetaldir, diğeri ise lumenden uzaklaşır, diğer bir deyimle
"sentrifugal" dir. Çeperin yüzeysel büyümesinde mikrofibrill er
birbirinden ayrılır ve araya yeni maddeler girer, buna aynı zamanda
"intussusepsiyon" adı da verilmektedir. Çeperin yüzeysel büyümesi
henüz iyice anlaşılamayan karmaşık bir olaydır. Bu tip büyüme sırasında
çeperin gevşeyip yeni maddelerin katılması oksin, turgor basıncı, protein
sentezi ve solunum işbirliği ile düzenlenmektedir. Böylece çeperlerin yüzeysel
büyümesi canlı protoplastın etkinliği ile yakından ilgilidir. Çeperlerin
yüzeysel büyümesi boyutlarım çoğaltan hücrelerde yaygındır, bu tip hücreler az
selülozlu, ligninleşmemiş primer çeperlidir. Çeper büyümesi mekanizmasında
çeper gereçleri sentezi çeper üzerinde dağılmış, yerelleşmiş bölgelerde
oluşur, bu "mozaik büyüme" olarak isimlendirilir; bu tip daha çok kal
burl u boru ve kal bur! u plaklarda görülür. "Multinet büyüme"
tipinde ise yüzey gerilmesi ile var olan mı'krofibrillerin düzenlenişleri
değişir ve bir ağ manzarası gösterirler. Mikrofi brill erin çepere
katılmasıyla çeper büyür, birçok primer çeperin yapısı bu kuramı
desteklemektedir.
Hücre çeperi üzerindeki diğer yapılar. Geçitlere ek olarak
çok sayıda özel yapılar hücre çeperleri üzerinde bulunmaktadır. Bunlar arasında
ksilem borularının uç çeperlerindeki perforasyonlar, protoksilem
elementlerindeki çeper kalınlaşmaları, geçit içeren sekon- der çeperlerin iç
yüzeyleri üzerindeki sarmal kalınlaşmalar, endodermis hücrelerinin kas- pari
şeritleri, polen keselerinin endotesyum hücrelerinin çeperlerindeki
kalınlaşmalar, kısmen hücre çeperinin kendisinden kısmen de epidermal hücreler
üzerindeki kutikulanın ve diğer dış tabakaların (polen taneleri üzerindeki
çıkıntılar) birikmesi ile oluşur. “Krassule" denilen çeper yapısı kenarlı
geçitler ya da küçük kenarlı geçit grupları arasında primer çeper ve orta
lamelde oluşan kalınlaşmalardır. Bazı gimnospermlerin trakeidlerinde iyi gelişmiştir.
"Trabekule" ise hücre lumenine ışınsal olarak uzanan çubuk şeklinde
çeper kalınlaşmalarıdır. Bu yapılar koniferlerin sekonder odun trakeidlerinde
yaygındır. "Pürtüklü yapı" lar da konifer trakeidleririin ve birçok
dikotillerin liflerinde ve odun borularının sekonder çeperinin iç yüzeyinde
gözlenir. Bu yapılar kullanılmayan protoplast kalıntıları olarak kabul edilir
ve büyük bir olasılıkla bu yapıların sekonder çeperin üçüncü tabakası ile özdeş
olduğu ileri sürülebilir.
HÜCRE-ARASI BOŞLUKLARIN OLUŞMASI
özellikle meristem hücreleri sık dizilişlidir, doku
farklılaşması sürecinde hücre-arası boşlukların (interselular alan) gelişmesi
ile bu düzen ortadan kalkmaktadır. Hücre çeperlerinin birbirinden ayrılması
ile oluşan hücre-arası boşluklara "şizogen hücrearası boşlukları"
adı verilir. Şizogen boşlukların gelişmesi şekil de görüldüğü gibidir.
İki kardeş protoplast arasında yeni primer çeperler
gelişince bu çeperlerin arasındaki orta lamel esas ana hücrenin çeperi ile
ilişkili kalır. Ana çeperle yeni orta lamel arasındaki bağlantılı noktada
hücre-arası boşluk denilen küçük bir açıklık gelişir ve ana çeper boşluk
karşısında erir, böylece hücreler arasındaki hücre-arası boşluklar meydana
gelir.
Hücre-arası boşlukları içleri hava ile dolu olan
boşluklardır. Doku gelişmesi ile zenginleşen canlı hücrelerde gerekli gazların
dolaşımı hücre-arası sistemler ile sağlanır. Bazı bitkiler örneğin su altında
yaşayan bitkilerin düğüm aralarında geniş hava boşlukları gelişir ve kanallar
halinde düğümden düğüme uzanırlar. Bu alanlar şizogen cepler halinde gelişmeye
başlarlar sonra hücre bölünmeleriyle alanlarım genişletirler.
Coniferae 'nin reçine kanalları, compositae 'nin bazı
türlerinin içerdiği sakız, nbelliferae, Araliaceae (Hedera helix) ve diğer türlerin salgı kanal- jrı genellikle
bir boşluk ve çevresi uçucu maddeleri salgılayan hücrelerle çevrili bir ep
halinde şizogen olarak meydana gelmektedir. Bazı tropikal Leguminosae' nin
kopal reçinesi) salan salgı kanalları ve dikotillerin zamk kanalları da şizogen
kanalların en tanınanlarındandır.
Hücre-arası boşlukların bir başka tipi olan
"şizo-lisigen boşluklar" hem hücrelerin çatlaması hem de erimesi ile
oluşur. Gelişme başlangıcında bu cepler de şizogen biçimde meydana gelir, sonra
çevredeki hücreler teğetsel bölünerek üst üste gelmiş hücrelerle çevrilmiş
şizo-lisigen alanların en içteki hücreleri salgı yapar, Rutaceae familyasından
Ruta'da (Sedefotu) izlenir. Sizogen, Visigen ve şizo-lisigen hücre-arası
boşluklardan başka "reksigen" denilen boşluklar da bulunmaktadır. Bu
tip komşu hücreler arasındaki büyüme farkından ve az büyüyen hücrelerin
çeperlerinin gerilim sonucu koparak parçalanmasıyla meydana gelir.
Normal gelişme sonucu oluşan salgı boşlukları ve kanallarım
bir zarar sonucu meydana gelenlerden ayırt etmek güçtür. Reçine ve zamk
kanalları daha çok gimnosperm ve dikotil odunlarında yaradan ileri gelen
oluşumlardır fakat bunların gelişme ve içerikleri genellikle normalinkine
paralel olabilir.
Buraya kadar olan kısımda canlıların en küçük birimi olan
hücrenin, esaslı olan üç öğesi, diğer bir deyimle protoplasma, nukleus ve hücre
çeperi oldukça ayrıntılı olarak incelendi. Diğer taraftan, çok sayıdaki
hücrelerin bir araya gelerek birbirinden farklı işlevlere sahip dokuları nasıl
oluşturduklarım da çözümlemek gereklidir. Bundan sonraki bölümlerde daha çok
homojen ya da az da olsa heterojen yapılı hücrelerin oluşturduğu dokular
üzerinde durulacaktır. Bilindiği gibi "histoloji" diğer bir deyimle,
doku bilimi mikroskopik anatomi olarak kabul edilir; bu bilim dokular ve
dokuların organlar halinde düzenlenmesi ile ilgilenmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder